!body background="BackgroundImage.gif">
DENEMELER ( Değişik tarihlerde yazılan ve bazıları yayınlanan denemeler ) | |||||
Deneme | Yayınlandığı Yer | Yayınlanma Tarihi | |||
İlk Adım | Yerel Haber Dergisi | Haziran 1998 | |||
Misyon | Yerel Haber Dergisi | Temmuz 1998 | |||
Öz Eleştiri | Yerel Haber Dergisi | Ağustos 1998 | |||
Alışkanlıklarımız | Yerel Haber Dergisi | Eylül 1998 | |||
Bilgi Toplumuna Hazırlık Kurulu | Yayınlanmadı-Paylaşıldı | Nisan 1998 | |||
D1![]() ![]() |
|||||
İLK
ADIM Okumakta
olduğunuz gazete hacmi fazla olmayan, ancak, anlam olarak oldukça büyük değer
taşıyan bir iletişim aracıdır.
Bu yayın bir gazete, bir mektup, bir duyuru, bir haber bülteni olmanın
ötesinde uzakları yakın eden bir araç, gönül dostlarını birbirine yaklaştıran
bir sevgi bağı ve sıla-yı rahim duygularını taşıyan ılık bir meltem rüzgarı
gibi gönülden gönüle uzanmaktadır.
Hiç aksatmadan gazeteyi yayına hazırlayarak uzakları yakın edenleri,
gönülleri birleştirenleri ve çoğumuzun düşüncesi olan işleri gerçekleştirenleri
tebrik eder hizmetlerinin devamını dilerim. Gazeteye
benim de katkım olsun diye bir köşe yazısı hazırlamaya karar verdikten
sonra ilk adımı attığımda bu işin hiçte kolay olmadığını fark ettim.
Çünkü, hazırlanan yazıda okuyanların çoğunluğuna hitap edebilecek özelliğe
sahip konuları bir araya getirilmesi, duygu ve düşüncelerin onlarla paylaşabilmesi
oldukça zor gözüküyordu. Yazdığım yazı bir haber olsa iş kolaydı. Ne görüp,
ne duydu isem tarafsız bir şekilde aktarır, yorumunu da okuyucuya bırakırdım
olur biterdi.
Bir meslekle ilgili yayın olsa okuyanlar aynı mesleğe sahip kişiler
olacağından yazılanların anlaşılması kolay olacaktı. Bu gazeteyi
okuyanlar değişik mesleklere ve değişik ilgi alanlarına sahip kişiler
olduklarından hepsine hitap edebilecek konu olsa olsa aktüel konular olabilir.
Aktüel konular mevcut basın ve yayın kuruluşlarınca zaten verilmektedir.
Ben ise, aktüel olmasının yanında hayatımıza
yenilikler getirecek ufkumuzu genişletecek dünyadaki değişim ve dönüşümlerle
ilgili konulara değinmeye çalışacağım.
Federico Mayor’un Bilim ve İktidar kitabında bilgi ahlakından
bahsedilmekte ve herhangi bir konuda bilgi sahibi olmanın, beraberinde ahlaki
bir yükümlülük getirdiği belirtilmektedir. Kitapta, “Bir fırtınanın
yaklaşmakta olduğundan bizi haberdar etmeyen bir meteoroloğun, bulgularının
acil mahiyeti konusunda bizi bilgilendirmeyen bir klinik tahlilcisinin veya özellikle
tersine çevrilemeyecek sonuçların ortaya çıkmasının muhtemel olduğu
durumlarda sessiz kalmayı seçen bilim adamı hem acemice hem de gayri ahlaki
bir tutum içerisindedir” denilmektedir. Bu düşünceye katıldığımdan ve
bizlerin de dünyadaki değişim ve gelişmelere ilgisiz kalıp kendimizi
yenilemedikçe yaptıklarımızın bir anlamı olmayacağına olan inancım
sebebiyle düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim. Bu nesil hızlı bir değişime şahit olmuş şanslı bir nesildir.
İlk çağlardaki gibi ocak başında ısınır, kara sabanla toprağı sürür,
yalın ayak dağda taşta dolaşır, askere ya da gurbete gidenlerin haberini
turnalardan bekler, yaramız iyileşsin diye toz basarken, güneş enerjisi ile
suyumuzu ısıtıp, uçakla seyahat edip, dünyanın öbür ucunda olup
bitenlerden anında haber alabildiğimiz bu günleri bir ömre sığdırmak hiç
de göz ardı edilecek bir değişiklik değildir. Her gün ders alacak o kadar
çok gelişmeler oluyor ki bunlardan ders alırsak hayatımızda yeni yeni değişimler
olacağı muhakkaktır. Ömrümüz sınırlı olduğundan başarıya ulaşmak için
yenilikleri takip edip başkalarının tecrübelerinden istifade etmek lazımdır.
Bu da okuyarak, dinleyerek, görerek olur. Gelişmek için değişmek şarttır. Değişmekten kastım iyiye ve güzele
doğru olan değişimdir. Biz atadan böyle gördük, böyle gelmiş böyle
gider denilirse bir yere gidilemez. Atadan gördüğümüz gibi çiftçilik
yaparsak yerimizde sayarız. Biz bire beş alırken yeni işler yapmanın esasını
öğrenenler bire bin alırlar, biz kıt kanaat geçinirken onlar hayatın sefasını
sürürler. İşimizde, çalışmamızda, kendimizi geliştirmemizde her gün
bir önceki günden daha fazlasını yapmalıyız. “iki günü eşit olan
ziyandadır” hadisinden anlamamız gereken ders budur sanırım. Yeni ve daha iyi günlere hep beraber gidelim. Birlikten kuvvet doğar. |
|||||
D2 ![]() ![]() |
|||||
MİSYON Bir insana ya da kuruluşa herhangi yerine getirmek üzere verilen göreve misyon denilmektedir. Her insanın, her kuruluşun ya da her faaliyetin bir amacı vardır. Bir kurum için amaç, kuruluş sebebidir ve olması da şarttır. Amaca ulaşmak için hedefler belirlenmelidir. Hedefler, amacımızı gerçekleştirmek için bize yön vererek dikkatimizi canlı tuttuğundan çok önemlidirler. Elinizde bir ok ve yay olduğunu düşünün. Oku atacak bir hedefiniz olmazsa yayı germeniz gerekmez, onu gevşek bir vaziyette tutarsınız. Eğer vurulacak bir hedefiniz varsa yayı gücünüz yettiğince gerer, hedefinizi vurmak için hazırlanırsınız. Günlük hayatımızda da bu böyledir. Kişi olarak, işyeri olarak gerçekleştirmeyi istediğimiz bir amacımız yoksa miskin, uyuşuk ve rehavet içinde günlerimizi geçirir; insanları diğer canlılardan ayıran düşünme ve karar verme yeteneğimizi yani beynimizi de hiç kullanmayız. Böyle bir halde yaşamak ayrıca hayatımızı da anlamsız hale getirir. Eğer bir amacımız varsa ve o amacı gerçekleştirmek için hedeflerimizi belirlemiş isek bir yay gibi gergin, canlı ve hırslı oluruz. Beynimiz hem uyanıkken hem de uyurken sessiz bir motor gibi durmadan çalışır. Düşüncelerimiz şuur altında berraklaşır. Her akşam yoğun bir çalışmanın verdiği vücut yorgunluğuna rağmen bir iş yapmış olmanın verdiği gönül rahatlığı içinde hedefimize ulaşmak için bir an önce ertesi günün gelmesini bekler, yapılacak işleri bir an önce yapmak için sabırsızlanırız. Vücudumuz ihtiyacımızdan fazla olan uykuyu bile reddeder. Sabahleyin sanki içimizde bir çalar saat varmış gibi erkenden uyanırız. Hepimizin miskin ve uyuşuk ya da canlı ve istekli yaşadığımız günler olmuştur. Düşünün bir kere, yarın yapacak bir işiniz yoksa sabah sizi kim kaldırabilir. Top atsalar ruhunuz duymaz. Ama, yarın önemli ve uzak bir yolculuğa çıkacaksanız, farklı bir kişiliğe bürünürsünüz. Kimlerle yola çıkacağınızı, yanınızda neler götüreceğinizi, ne yiyip ne içeceğinizi düşünür gerekli hazırlıkları yaparsınız. Ertesi gün gitme vakti geldiğinde de kimsenin sizi ikaz etmesine gerek kalmadan uyanır son hazırlıklarınızı yapar, yola koyulursunuz. İnsanların, kuruluşların ve ülkelerin önlerine hedef koymaları gereklidir. Hedef belirlemek yeterli değildir. Ulaşmak için bir şey yapılmazsa hedef öylece yerinde durur. Hedef hayal olmaktan öteye gidemez. Gerçek ile hayal"i de birbirinden ayıran şey çalışmaktır. Amerikalı yazar Mark Twain, "herkesin, zengin olmak için (yürümeyen) bir planı vardır" der. Düşünenler değil, düşündüklerini çalışarak gerçekleştirenler başarılı olmuşlardır. Yapmak istediğimiz iş ya da ulaşmak istediğimiz hedef bize ilk anda zor gelmiş olabilir. Ama her işin bir öğrenme süresi vardır. Küçük bir çocuğa bakın; daha yemek bile yiyemez. Yemek yiyemediği için yada yürüyemediği için bu çocuk adam olmaz diyebilir miyiz?. Kaşığı bir sol omzuna, bir sağ omzuna, sonrada yanağına uzatır ama sonunda ağzının yerini bulur. Düşe kalka yürümeyi öğrenir. Yapmaya karar verdiğimiz bir iş, ilk anda zor gelebilir. Ancak kararlılıkla üzerine gidersek sürekli düşen bir su damlasının betonu aşındırdığı gibi o işi başarabiliriz. Her insanın kabiliyetli olduğu bir becerisi vardır. İnsanlar aralarında işbirliği yaparlarsa, yapılamayacak hiç bir iş, aşılamayacak hiç bir zorluk yoktur. İşbirliği denilince aklıma eski bir tasavvuf hikayesi gelir. Hikayeye göre ormanın içinde kaybolmuş bir kör bir oraya bir buraya seğirtirken ayağı takılır ve düşer. Düştüğü yeri yoklarken fark eder ki bir kötürümün üzerine düşmüş. Körle kötürüm sohbete başlarlar ve bahtsızlıklarından dert yanarlar. Kör der ki : “Kaç zamandır bu ormanda dolaşıp duruyorum, hala bir çıkış bulamadım.” Kötürüm de cevaplar: “Ben de kaç zamandır buracıkta yatıp duruyorum ve bir türlü kalkıp gidemiyorum”. Orada öyle konuşup dururlarken, kötürüm birden bağırır: “Tamam buldum. Sen beni omzuna al, ben de sana nereden gideceğini söyleyeyim. Birlikte bu ormandan çıkabiliriz” der. Birlikte ormandan çıkarlar. Kıssadan
hisse: iki
kişi güçlerini birleştirirlerse tek başlarına hiç bir zaman
yapamayacakları işleri yapabilirler. |
|||||
D3 ![]() ![]() |
|||||
ÖZ ELEŞTİRİ Ara
sıra yaptığımız işleri, davranışlarımızı ve başkaları ile olan ilişkilerimizi
gözden geçirip, eğer hata yapıyorsak bu hataları düzeltmemiz bizim için
her zaman faydalı olmuştur. Bazı anlarda gördüklerimizi, duyduklarımızı
ya da hissettiklerimizi bazen göremez, duyamaz ve hissedemeyiz. Bu durum ara sıra
sağır, dilsiz ya da duygusuz olduğumuz anlamına gelmez. Basiret bağlanması
dediğimiz bir ruh haliyle karşı karşıya kalırız. Basiret bağlanması,
hem iyi hem de kötü olaylar karşısında bizi sarabilir. Diyelim
ki bulunduğumuz yere doğru şiddetli bir fırtına geliyor. Bunu radyo ve
televizyonlardan duyar felaket bölgesinden kaçıp gelen insanların perişan
halinden görürüz. O fırtınanın ya da felaketin bizim bulunduğumuz bölgeye
gelmeyeceğini düşünerek hiç bir tedbir almayız, göre göre tehlikenin içine
kendimizi atarız. Son yaşadığımız Dinar depremi buna güzel bir örnektir.
Dinar bölgesinin deprem bölgesi olduğu bilinmektedir. Her elli ya da yüz yılda
bir bölgenin depremden zarar gördüğü tarihi kayıtlardan anlaşılmakta.
Arkeolojik kalıntılardan da bunu gözlemek mümkün olmaktadır. Felaket anında
insanlar önce çevreye dağılmakta sonra yavaş yavaş toplanmakta 20-30 yıl
geçtikten sonra da yaşanılan felaketler unutulmaktadır. Bölgenin deprem bölgesi
olması sebebiyle yapılacak meskenlerin depreme dayanıklı olması gerektiği,
iki-üç katlıdan fazla inşaat yapmanın tehlikeli olacağı yetkililerce
bildirilmesine rağmen yine de kaçak olarak güvensiz evler yapılmaktadır. Kendi
kendimize, keşke zamanında şunu yapsaydım bunu yapsaydım diye hayıflandığız
zamanlar olmuştur. Yarın da olacaktır. Yapacağımız bir iyiliğin,
amacımızı belirleyerek planlı çalışmanın, sağlığımıza dikkat emenin
gelecekte bize büyük faydalar sağlayacağını bilmemize rağmen gerekli
titizliği göstermeyiz. Üstelik işi vurdum duymazlığa ve yiğitliğe
vurdururuz. Ne yapacaksın fazla çalışıp ta, bu dünya Sultan Süleyman'a
kalmamış, acı patlıcanı kırağı çalmaz ya da atın ölümü arpadan
olsun gibi garip tesellilerle kendimizi avuturuz. İnsanın
basireti bağlanma özelliği Allah tarafından dile getirilmekte, Nuh tufanı
ve benzeri olaylardan örnekler verilmekte ve ayetlerde "Onlar görmezler,
duymazlar… " diyerek insanların akıllarını kullanmaları doğru yolu
izlemeleri emredilmektedir. Ama, inanan insanlar, cennetin (parlak bir
geleceğin), cehennemin (felaketlerin) geleceğine inanmalarına rağmen yine de
cehennemden kurtulmak ya da cennete gitmek üzere gerekli hazırlığı
yapmazlar. Olayları,
doğrusu ile yanlışı ile görüp işlerimizi, düşünce ve davranışlarımızı
düzeltmek için sözün başında da değindiğim gibi kendi kendimizi;
acaba doğru mu yapıyorum, yanlış mı yapıyorum diyerek eleştirmeli başkalarının
eleştirilerine açık olmalıyız. Başkalarını eleştiriyorsak yıkıcı, suçlayıcı
ve küçük düşürücü şekilde değil yapıcı, doğruyu gösterici ve karşımızdakini
teşvik edici şekilde yapmalıyız.
|
|||||
D4 ![]() ![]() |
|||||
ALIŞKANLIKLARIMIZ Her insan işlerini yürütebilmek ve günlük yaşantısını sürdürebilmek için başkalarından görerek veya kendi tecrübesiyle oluşturduğu – ya da içine düştüğü – kalıplara göre hayatını sürdürmektedir. Çoğu insan günlük yaşantısında bazı işleri isteğinin doğrultusunda değil de, alışkanlıkları sebebiyle farkına varmadan yapmaktadır. Attığı her adımı düşünerek atan nadir insanları hariç tutarsak genelde bütün insanlar hareketlerini ve işlerini düşünmeden ve daha önceden yaptıkları gibi yapmaktadırlar. Farkına varılmadan yapılan bu işlere ve davranışlara alışkanlık denilmektedir. Etrafımıza baktığımızda herkesin bazı alışkanlıklarının olduğunu görmek mümkündür. Sabah erken kalkmak, işe yürüyerek gitmek, işten sonra birkaç arkadaş ile buluşup sohbet etmek, kahvehanede oyun oynamak, sigara içmek, içki içmek, yemeklerden sonra dişleri fırçalamak, belli saatlerde çay kahve içmek, yatmadan önce bir şeyler atıştırmak ya da kitap okumak gibi daha onlarcasını sayabileceğimiz alışkanlıklarımız vardır. Hiç kimse bu alışkanlıklarını bir anda değil zamanla edinmiştir. Önceleri, bazılarına can sıkıntısından kurtulmak bazılarına da özenti olarak başlanılan alışkanlıklar, bir iki üç derken birde bakmışsınız ki vazgeçilmez tutkular haline gelmiştir. Alışkanlıkların iyi alışkanlık mı, yoksa kötü alışkanlık mı olduğu, kişiden kişiye değişmekle birlikte, çoğunluğun aynı görüşü paylaşması ile alışkanlıklar iyi ya da kötü olarak adlandırılır. Mesela yemeklerden sonra dişleri fırçalamak, erken kalkmak iyi alışkanlık olarak görülürken kumar oynamak, içki içmek kötü alışkanlık olarak görülmektedir. İyi de olsa kötü de olsa bir süre sonra insan alışkanlıklarının kölesi haline gelir. Alışkanlıklarımızın kölesi haline geleceksek; iyi alışkanlıklar elde edinip mutlu, huzurlu, başarılı olmak varken niye kötü alışkanlıkların kölesi haline gelerek dünyayı kendimize zindan edelim. Eğer bir davranış sürekli tekrarlanarak yapılması kolaylaştırılırsa o iş zevk haline gelir. Bizler için bir işi yapmak zevk haline gelirse, o işi sık sık yapmak hiç de zor olmayacaktır. Yapılması zor olmayan hatta zevk veren ve alışkanlık haline gelen işlerden bazıları bedenimiz ve ruhumuz için faydalı olurken, bazıları da zamanla fiziki ve ruhi dengemizi bozacak derecede zararlı hale gelebilir. Alışkanlıklar zamanla vazgeçilemez hale geldiği için, bu alışkanlıkları yapmamak da insana ayrıca ıstırap verir. İnsan kötü alışkanlığına uyarak yaşayacağı zararla, uymayınca yaşayacağı ıstırap arasında sürekli gidip gelerek bunalıma girebilir. Hoşumuza gitmeyen, sağlığımıza zararlı olan, hayatımızı zorlaştıran fakat yapmaktan bir türlü kendimizi alamadığımız uyuşturucu, kumar, içki, sigara, zamanımızı iyi değerlendirememek veya her gün aynı işleri yapmak gibi alışkanlıklarımızı terk etmek hepimiz için oldukça zordur. Alışkanlık alışkanlıktır, alıp bir kenara bırakamaz, pencereden aşağı atamazsınız, ama merdivenlerden adım adım aşağı indirebilirsiniz. Bir alışkanlık ancak başka bir alışkanlıkla değiştirilebilir. Alışkanlıkları terk etmek için yavaş yavaş ondan vazgeçmek gerekir. İnsan alışkanlıklarından ancak kendi iradesi ile kurtulabilir. Başkalarının isteği ya da baskısı ile bir alışkanlığı bırakmak oldukça zordur, onun için kötü alışkanlığı olanların o alışkanlıktan kurtulması gerektiğine önce inandırılması ve ikna edilmesi gerekmektedir. Ancak kişilerin iradelerini bile kullanamayacakları derecede etkili olan içki ve uyuşturucu gibi alışkanlıklara sahip olanlar bu alışkanlıklarından kurtulmak için tedaviye ihtiyaç duyulabilir. Nasıl ki zamanla alışkanlıklar kazanılıyorsa, aynı şekilde zamanla alışkanlıklardan kutuluna bilinir. Hayatımızı düzene koyup bizi bir hedefe yönlendiren İyi ve güzel alışkanlıklar başarımızın sırrı; kötü alışkanlıklarımızsa başarısızlığımızın sebebidir. Başarılı olanlarla başarısız olanlar arasındaki fark sadece alışkanlıklarının farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Kendimize iyi alışkanlıklar edinerek hayatımızı düzene koymak yine kendi elimizdedir. İnsan etrafındaki insanlarla aynı şeyleri yapmaktan her zaman haz duyar. Çevremizdeki insanların iyi alışkanlıklara sahip olmasını teşvik edersek, onlarla beraber biz de iyi alışkanlıklar elde edinebiliriz. |
|||||
D5![]() ![]() |
|||||
Bilgi Toplumuna Hazırlık Kurulu Kurulmalıdır
Federico
Mayor’un Bilim ve İktidar kitabında bilgi ahlakından bahsedilmekte ve
herhangi bir konuda bilgi sahibi olmanın, beraberinde ahlaki bir yükümlülük
getirdiği belirtilmektedir. Kitapta, “Bir fırtınanın yaklaşmakta olduğundan
bizi haberdar etmeyen bir meteorologun, bulgularının acil mahiyeti konusunda
bizi bilgilendirmeyen bir klinik tahlilcisinin veya özellikle tersine çevrilemeyecek
sonuçların ortaya çıkmasının muhtemel olduğu durumlarda sessiz kalmayı
seçen bilim adamının” kamu vicdanında ağır sorumluluk altında kalacağı
ifade edilmektedir. Bu düşünceye katıldığımdan ülkemizin dünyadaki değişim
ve gelişmelere uyum sağlaması için gerekli hazırlıklar yapılmadıkça
ikinci sınıf bir dünyada yer alacağımıza ve ilelebet varlığımızı sürdüremeyeceğimize
olan inancımı size aktarmak istedim. Her tartışma platformunda ifade edildiği gibi dünyada hızlı bir değişim yaşanmakta ve Bilgi Toplumu’na doğru gidilmektedir. ABD, Japonya, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerin yanında Portekiz, G. Kore, Singapur, Filipinler ve Malezya ve diğer gelişmekte olan ve geleceklerini tesadüflere bırakmayan ülkeler Bilgi Toplumu’na geçiş için planlı bir çalışmanın içerisindedirler. Hemen hemen hepsinde Bilgi Toplumu’na hazırlık konusunda stratejileri belirleyen bir kurul ya da komisyon vardır. Bu kurullar, Japonya, Malezya, G. Kore ve Filipinlerde olduğu gibi bazı ülkelerde doğrudan Başbakan’ın başkanlığında görev yapmakta, diğerlerinde ise Başbakan’a ya da devlet bakanına bağlı danışma birimleri olarak görev yapmaktadırlar. Ülkemizde Bilgi Toplumu’na hazırlık konusunda koordineli bir çalışma olmadığı kanaatindeyim. Bakanlıkların ve bazı kuruluşların birbirinden bağımsız olarak yürüttükleri devletin yeniden yapılanması, Devlet Bilgi Sistemi kurulması, Ulusal Bilgi Altyapısı Ana Planı çalışması, Internet Üst Kurulu, Kamu-Net Üst Kurulu kurulması gibi kamu kuruluşlarının çalışmaları yanında Türkiye Bilişim Vakfı başta olmak üzere çeşitli gönüllü kuruluşların yenilikleri yakalama gayretleri birbirinden bağımsız yürütüldüklerinden ve ülkemizin genel bir stratejisi olmadığından Bilgi Toplumu’na hazırlanma çalışmaları bir ivme kazanamamaktadır. Ülkemizi
Bilgi Çağı’na hazırlayacak her türlü faaliyeti yönlendirecek, kamu ve
özel kesime hedef belirleyecek, ülkenin geleceğini planlayıp gelişmeleri
koordine edebilecek özelliklere ve yetkilere sahip
hem kamu hem de özel kesimin temsil edildiği
“Bilgi Toplumuna Hazırlık Kurulu” adı altında bir kurum kurulmalıdır.
Aksi takdirde değişim ve dönüşümün çok hızlı olduğu günümüzde boş
yere zaman ve kaynak israfı yapılmış olur. Böyle
bir kurulun kurulması siyasi kararlılıkla sağlanabilir. Ancak bildiğim
kadarı ile mevcut hükümetin bu konuda belirli bir politikası yoktur. Zaman
kaybetmemek için, DPT sekreteryalığını yaptığı ve doğrudan başbakanın
başkanlığında görev yapan “Yüksek
Planlama Kurulu”nun,
Bilgi
Toplumuna Hazırlık Kurulu kuruluncaya kadar hükümetleri yönlendirmesi mümkündür. YPK,
ülkenin iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmasını planlamak ve politik
hedeflerin tayininde bakanlar kuruluna yardımcı olmakla görevli olmasına rağmen
yıllardır ağırlıklı olarak ekonomik konularda çalışmalar yapmaktadır.
Ekonomide asıl başarının yetenek, eğitim ve bilgiye yönelik sosyal yatırımlarla
sağlanacağı açıktır. YPK
da, 21.nci yüzyılın hızla büyüyen endüstrileri olan; mikro elektronik
(rastgele erişimli bellek, mikro işlemci vb.), biyoteknoloji, iletişim (fiber
optik ve uydu iletişimi), yeni malzemeler üretimi gibi bilgi ve yüksek
teknolojiye dayalı sanayilere ağırlık verecek ekonomik kararların alınması
ve ülkemizin Bilgi Toplumu’na hazırlanması amacıyla hedeflerin
belirlenmesi sağlanabilir. Hasan Çoban, 20.Nisan.1998 |
|||||
![]() ![]() |
|||||